.:: Lokman AYVA ::. İstanbul Milletvekili
Lokman Ayva'nın Resmi ve İstanbul Resimleri
Yakınlaştır
1x 2x 4x 6x 8x

Türkçe - English

New Page 1

İLETİŞİM

 

 

 
 
Düşünsel Kilo Fazlalıkları

 Başbakan Yardımcımız Sayın Cemil Çiçek'le dialoğumuzu anlatmadan önce bir iki şey söyleyeyim.Son günlerde biraz kilo aldığımı düşünmeye başladım. Baktım ettim olmadı bir koşu bandı alayım dedim. Sağolsun arkadaşım da aradı taradı hem karmaşık olmayan, hem de ekonomik bir koşu bandı -buluverdi internet sitelerinden. Bantta başladık koşmaya. Ayaklarımın altı kabarıveriyor. Ayaklarım belli bir kolaya göre dizayn edilmiş. Daha fazlasını yükleyince garibanlar patlamaya çatlamaya başlıyor. Allah'ım yarabbim bizimki de manyaklık. Bu kiloları alırken de para harcıyorsun verirken de. Tamam alırken hoşuna gidiyor. Şu yemekti, bu baklavaydı, o mezeydi. Ama verirken epey zor oluyor. Öyle geldikleri gibi gidivermiyorlar. Gelirken tatlı tatlı giderken burnumuzdan getiriyorlar.

Fiziksel mevcudiyetimizin fazla kiloları var da düşünsel mevcudiyetimizin fazla kiloları yok mu diye şöyle bir baktık. Aman Allah'ım o daha da berbatmış. Düşüncelerimizin, fikir dünyamızın fazla kiloları bizleri öyle kıvrandırıyor ki, benim ayakların kabarması, patlaması, çatlaması solda sıfır kalır. İnsanlar ne acılar çekiyorlar biliyor musunuz? İnsanların hayatları kararıyor birden, aydınlık için uğraş babam uğraş. Nedir bu çektiğimiz yahu. Hem de kimden, elbette ve kesinlikle kendimizden. Bir insanın kendine yaptığını inanın en azılı düşmanı yapmaz. Çünkü o düşmandır ve bilirsiniz. Dediğinin tersini yaparsınız. Ya kendiniz? Kendimizi dost biliriz ve harfi harfine dediğini yaparız, uygularız ve bedelini de çok kötü öderiz. Gelin bugün düşünsel kilo fazlalarımızı bir konuşalım.

Adamın biri vapura binmiş. Elinde de bavulu var. Adam vapurda ve ayakta, elindeki bavulu da asla yere bırakmıyor. Demişler ki "Beyefendi elindeki bavulu neden yere koymuyorsun?" Cevap vermiş: "Efendim, vapur suda gidiyor malumunuz. Vapurun bir an battığını düşünün. Dolayısıyla bavulum da vapurla beraber batmasın diye koymuyorum." Onlar da hem gülmüşler hem de "Pekiyi beyefendi vapur batarsa bırak bavulu sen de biz de hepimiz batacağız."demişler. Adamcağız daha sonra bavulu koymuş. Bavulu da sağlammış üstüne bir güzel oturmuş.

Bu konuda epey fıkra vardır: Akıl hastanesinin başhekimi iki deliyi çağırır. "Siz güçlü kuvvetlisiniz. Şu gördüğünüz büyük dolabı ilerideki büyük salona taşıyın." der. Aradan bir müddet geçer ve delilerden birini görür. Kocaman dolabı sırtlanmış ıkına sıkına taşımaya çalışıyor. Başhekim adamın hali pürmelaline acır ve "Nerede diğer arkadaşın. Ben size ikiniz taşıyın dememiş miydim?" diye çıkışır. Nefes nefese kalan deli cevaplar: "Efendim arkadaşım da dolabın içinde rafları taşıyor." İçerideki de boş durmuyor, ama dışarıdaki de daha ağır bir yükü taşıyor. İlave yükler.

Pekiyi hikayelerle, fıkralarla ima ettiğimiz  bu düşünsel kilo fazlalıkları nedir? Bir arkadaşınızla buluşmaya gidiyorsunuz. Az önce yağmur yağmış. Yoldan geçen bir  araba yoldaki su birikintisinin içinden geçerken üzerinize su sıçratıyor. Pantalonunuz veya eteğiniz mahvoluyor. Şimdi ne yaparsınız?

1. Önce bağıra bağıra, duymasa da sürücüye bir küfrederim ve hemen bir taksi tutar eve gelir kıyafetimi değiştirir, sonra aradaki zamanı da kapatmak için bir taksiyle arkadaşıma giderim.  

2. Önce küfür faslını icra ettikten sonra en yakındaki mağazaya gider üzerime uygun bir şey alırım.

3. Benim davranışımı söyleyeyim. "Eğer bu sürücü kasıtlı yaptıysa Allah ıslah etsin" derim. Yine aynen yoluma devam ederim. Ya o anda temizlemeye çalışırım (temizleme imkanları bakımından) ya da arkadaşıma vardıktan sonra durumu izah eder, temizlemek için bir malzeme talep ederim.

Siz ne yaparsınız bilemiyorum. Ama ben bu davranışımın arkasındaki nedenleri size şu şekilde anlatayım: Hakikaten bir sürücü isteyerek yapabildiği kadar istemeyerek de yapmış olabilir. Aynı şeyi araba kullanabilen biri olsaydım ben de yapmış olabilirdim. Nitekim arabalarıyla yolda yürüyen insanların üstüne istemeyerekte olsa su sıçratan arkadaşlarım oldu. Onlar samimi olarak epey üzüldüler. Ama o anda durup özür dilemeye cesaret edemediler ya da trafiğin durumu buna müsait değildi. Buna karşılık kasten bunu yapanların da olabileceğini tahmin ediyorum. Ne yaparsın ki o serseriye. Onun benim hayatımı karartmasına da müsade edemem doğrusu. Bu anlattıklarım ilk cümlenin gerekçeleriydi. Üstüm kirli devam etme kısmına gelince. Zaten bir arkadaşıma gidiyorsam, bırakın arkadaşımı yabancı birine de olabilir, bu hadise dünyada ilk defa benim başıma mı geliyor, herkesin başına gelebilir. Muhtemelen gittiğim insanların da başına gelmiştir. Oraya vardığımda içeri girerken samimi can sıkıntımı belli ederek, "yolda bir araba üzerime su sıçrattı. Sizden özür dileyerek bunu temizlemek için müsade istiyorum." derim. Eğer bunları izah edemeyeceksem ben de bir sorun vardır, izah ettiğimde anlamıyorlarsa onlarda bir sorun vardır. O zaman benim sorunum değil, kimse kusura bakmasın. Hele hele arkadaşım da bu konuda beni anlamayacaksa kim anlar ki. Sonuçta benim kontrol edemediğim bir şey olmuş. Kontrol edebileceğim bir şey olsaydı, mesele yoktu. Beni istedikleri kadar cezalandırsınlar. Buna razıyım.

Benim kendimi sorumlu hissettiğim şeyler gücümün yeteceği şeyler. Gücümün yetmediği şeylerden sorumlu olmayı asla kabul edemem. Bu, bana haksızlıktır. Evet hızlı araba kullanıyorsam ve kaza olmuşsa başıma gelenlerden sorumluyum. Adam gibi yolumda giderken pat diye arkamdan vuran arabanın da sorumluluğumu üzerime alamam, kimse kusura bakmasın. Şehrin yöneticisiysem şehrime su getirmekten sorumluyum. Ama yağmayan yağmurun bedelini de bana ödetmesinler.

Air France'a ait uçakta Paris'ten Münih'e seyahat ediyoruz. Ben görmediğim için oturduğum yerin çevresini dokunarak tanımaya çalışırım ki, kullanacağım yerleri, çarpmamam gereken yerleri fark edeyim. Ömümüzdeki koltuk cebinin üzerine tekrar küçük bir cep daha yapmışlar. Cebin içine baktım. İnsanlar uçağa binerken verilen küçük kartları bırakmışlar. Bence güzel bir davranış değil. Ama zararlı bir davranış da değil. O cebin içinde iki tane de kolonyalı mendil vardı. Muhtemelen o kolonyalı mendilleri yemekle beraber verdiler ve yolcular da kullanmayıp oraya bıraktılar. Ya da uçakta lazım olabilir diye önceden konmuştur.Şimdi siz olsanız ne yapardınız? Ben şöyle yaptım: Her iki durumda da bunlar kimsenin işine yaramayacak. Hava yolunun bir hizmetiyse bundan sonraki seferde tekrar konacak. Eğer önceki yolcular tarafından kullanılmayan mendillerse demek ki bundan sonraki yolcunun da bir hakkı değil. Onların oradan alınması kimsenin zararına değil. Ama benim faydalanabileceğim bir şey. Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin'e, "Bazen küçük plastik tuzluklarınızı yanıma alıyorum." dediğimde "Elbette alabilirsiniz. Onlar yolcularımızın."demişti .Bu bakış açısını da bildiğimden kolonyalı medilleri küçük cepten çıkardım. Birisiyle elimi sildim. Diğerini de yanıma aldım. Uçaktan indikten sonra başka bir yerde elimi temizledim. Bu davranış bana göre normal. Ama beraber seyahat ettiğimiz arkadaşım "Ben asla böyle bir şey yapamam." diyor. Ya birileri gördüyse, ne derler?

Bu korkuları da doğrusu düşünsel kilo fazlalıkları olarak değerlendiriyorum. Birilerinin bir şey demesi elbette önemli. Ama benim düşüncelerimin hiç mi önemi yok. Aksine önce kendi düşüncelerimiz önemli. Birilerinin bir şey demesinin mantıklı bir nedeni olmalı. Eğer mantıklı gerekçeleri yoksa kusura bakmasınlar çok dikkate alamam. Mesela ben ilkokulu bitirirken görme yeteneğimi kaybettim. 5 sene aradan sonra ortaokula devam edebildim. Neden? Çevremdeki insanlar okumama karşı çıkmışlardı. Ama ben okulları bitirince yine onlar alkışladılar. Demek ki gerekçeleri sağlıklı olmayan karşı koymaların pek bir anlamı yok. Çünkü yarın bir gün tepkiler değişir.

Bu konu konuşmaya müsait bir konu. Hani derler ya "Bu hamur çok su götürür." Aynen öyle bu konuda. O yüzden genellemeye gitmeye çalışalım. Bir tarafta haklı olduğumuz meseleler var, diğer tarafta bunlara karşı çıkanlar var. Bir tarafta haberlerde izlediğimiz felaketlerde acı çeken insanlar var, diğer tarafta çaresizliğimiz nedeniyle yüreklerimizin kan ağlaması var. Pek çok insana rastlıyorum, ne doğru ne yanlış iki arada bir derede kalmışlar. Pekiyi nedir genel kural?

Başbakan Yardımcımız Sayın Cemil Çiçek ile bir gün Meclis'te Genel Kurul ortamında konuşuyorduk. Benim mutlu bir insan oluşumu ima ederek bunun nedenini sordu. Kendisine söylediğim sözleri genel kural anlamında size de aktarmak istiyorum. "Efendim, üzerime vazife olan ne varsa sonuna kadar yapmak için gayret ediyorum. üzerime vazife olmayan veya gücümün yetmeyeceği konuların sonuçlarıyla da ilgilenmiyorum. O yüzden moral olarak kendimi mükemmel hissediyorum." Mesela kör olup olmamak benim kontrolümde değil. Ama kör olduktan sonra önümdeki problemleri çözmek ve hatta yeni durumumun bana sunduğu fırsatları değerlendirmek benim sorumluluğumda. O zaman mesele bitiyor. Kent hayatını da aynı şekilde düşünüyorum. Belirleyebildiklerimiz, belirleyemediklerimiz var. Geçmişe ah ile vah ile üzülmek yerine, önümüzdeki kent fırsatlarını görmek lazım. Şimdi sıra düşünsel yüklerimden kurtulduğum gibi, fiziksel kilo fazlalarımdan da kurtulmakta.

METROPOL

KALIPLAR ARASI

 

 

 

New Page 1
Ak Parti Web Sitesi