.:: Lokman AYVA ::. İstanbul Milletvekili
Lokman Ayva'nın Resmi ve İstanbul Resimleri
Yakınlaştır
1x 2x 4x 6x 8x

Türkçe - English

New Page 1

İLETİŞİM

 

 

 
 
Bir Başkası Olarak Kazanmak

Şehir hayatı. İçimde bir ürperti, bir korku, bir çekinme peyda oluveriyor. Zıttı ise köy hayatı. Sade, tek düze, sıradan. Canım sıkılıveriyor. Her iki hayatı da yaşamış biri olarak o duyguları çok iyi tanıyorum. Sadece duyguları mı? Fiziksel şartları, ağaçları, çiçekleri, ağaçsızlığı, çiçeksizliği, horoz sesini, köpek sesini, kuş sesini, ya da bunların sadece cep telefonunun zil sesleri menüsünde kayıtlı olanlarını… Elbette bu konuda hepimizin söyleyebileceği binlerce kelime, yüzlerce hatıra, onlarca hikâye vardır. Evet, ama ben bunların dışında başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Şartlar bizi nasıl etkiliyor? İlişkiler, karmaşıklık seviyesinin yükselişi, iç dünya çatışmaları, belki yabancılaşma veya başkası olma... Bir arkadaşıma, "Şehre gelip üniversitede öğretim üyesi olmaktansa keşke köyde çoban olsaydım." dedirten durumlar. İki yüz veya üç yüz haneli bir köyde olduğunuzu düşünün. Bir başka ifadeyle topu topu her katta 4 dairesi bulunan 10 katlı 5 veya 8 apartman kadar. Ne kadar küçük bir dünya değil mi? Herkesi tanırsınız. Öyle ki kimin nasıl hapşıracağına kadar pek çok şeyi söyleyebilirsiniz. Böyle bir ortamda sizin iki asırlık geçmişiniz en ince ayrıntısına kadar bilinir. Size belki de, "armutçular" derler. Nereden kalmış bu isim diye merak ederseniz görürsünüz ki dedenizin dedesi komşunun dağdaki tarlasının kenarındaki dağ armudu ağacından armudu alıp şapkasına doldurmuştur. Ağaçtan inince de ne görsün; şapkanın ve armutların yerinde yeller esiyor. Sanki yer yarılmıştır da yerin içine girmiş. O gün bugündür bu olaydan dolayı sizin sülaleye armutçular denir. Armutların ne olduğuna dair de birçok hikâye anlatılır. Şimdi bir de şehir yerini düşünün. Sabah erkenden işe gitmek için belediye otobüsüne bindiniz ve yanınıza biri oturdu. Son durağa kadar kestireceksiniz, amma velâkin yanınızdaki hırlı mıdır, hırsız mıdır? Cep telefonunuzu mu yürütecek, kredi kartınızı mı? Yolda yürürken başımıza gelebilecekleri düşünüyorum da işin içinden nerdeyse çıkamıyorum. Biri çarptı, "Önünüze baksanıza be kardeşim" cümlesinin ardından cebinizdeki cüzdanın gitmiş olabileceğinden tutun da sizden para isteyip vermezseniz bıçaklanma tehlikesine kadar pek çok durum olabilir. Bir de sizi razı edip paranızı almak isteyenler var. "Abi be memlekete döneceğim de paramı çarptırdım." "Abi be bir çorba parası." "Eşim kanser, bebeğime bir süt parası.Hemen önünüzde bir sara krizi ve arkasından "Paramız yok, ilaç alamıyorum, o yüzden sık sık kriz geçiriyorum ablacığım. 10 lira daha olsa ilacımı alabileceğim." durumları. Sırf bunlar mı? "Saatlerdir yoldayız, ben böyle bir trafik görmedim ömrü hayatımda. Baksana randevumuza 1 saat gecikmişim. Kusura bakmayın, ne olacak trafik işte." "İki damla yağmur yağsa şehir felç oluyor." türü cümleler de yabancı olduğumuz cümleler değil. Bütün bunlara ilave olarak pek çok şeyi örnek verebileceğimi biliyorsunuz veya sizin benden daha fazla örnek verebileceğinizi en azından ben biliyorum. Sadece böyle bir ucu toplumla ilgili olaylar değil ki. Her konuda farklı olaylarla karşılaşma ihtimaliniz var. Pekiyi oturduğumuz yere yaslanıp olayların arkasını düşündüğümüzde neler görüyoruz? Neden bu olaylar meydana geliyor? Önümüzü kesip bizden para isteyen, vermediğimizde de bıçak çeken çocuk anasından öyle mi doğdu? Her randevusuna geciken ve bahane olarak da "trafik" diyen arkadaşımız zaten anasından da 10 ayda mı doğmuştu? Beyazıyla başlayıp hangi renkle ve ne kadar süreceği belli olmayan yalan söyleme süreci renk düşkünlüğümüzden mi kaynaklanıyor, yoksa bir yerlerde bizim yetersizliğimizi mi gösteriyor? Şehir hayatının bütün bunlar üzerinde etkisi ne? Yaşadığımız şehrin büyüklüğü demek çeşit çeşit insan, çeşit çeşit imkân, çeşit çeşit olaylar, çeşit çeşit belirsizlikler demektir. Bu da tabi karşınıza aşırı karmaşık bir yapı çıkarıyor. Karmaşık hayatlar, karmaşık ilişkiler, karmaşık düzenler… İstanbul'u düşünün. Mesela Üsküdar'dan Eyüp'e nasıl gidersiniz. Otomobil bir seçeneğiniz. Taksi ikinci bir seçenek. Tabi bunlar pahalı seçenekler. Vapur, otobüs ya da bunların raylı sistemi de katılmış çeşitli şekillerde kombinasyonu belki de en iyisi. Bir yerden bir yere gitmesi bile böyle karmaşık olan bir yerin, insan ilişkileri nasıl olur acaba? Büyük bir şehirde sizi tanımayan milyonlarca insan var. "Adım rihter" deseniz de inanmak durumundayız. Kalkıp kimliğini mi soracağız. En fazla "Rihter ne demek?" diye sorabiliriz. Atın atın; "Öztürkçe --- çok güçlüce sallayan, demekmiş. Babam her halde Maarif Takvimi'ne bakarak koymuş." Biz de saf saf "Rihter ölçeği de aynı kökten gelse gerek." diye düşünürüz artık. Şöyle bir şey duymuştum: Bir kadın çocuklarıyla beraber bir başka kadına misafirliğe gidiyor. Ev sahibi kadın çocukları uyarıyor, "Çocuklar gürültü yapmayın babanız içeride uyuyor." Evin babası uyanıyor ve salona geliyor bir de ne görsünler: evin babası meğer diğer ailenin de babası. Sıfatını size bıraktığım adam, meğer ailesinin haberi olmadan bir aile daha kurmuş, yeni ailenin de eski aileden haberi yok. Şimdi o kadınların dünyalarını düşünün. O çocukların dünyalarını düşünün. Bunların hiç mi bir anlamı yok. "Babacığım" diye boynuna atladığı adam, bir başka ailenin babası. "Kocam" deyip acıda tatlıda, kederde mutlulukta bir ömür boyu sırtını yasladığı adam bir başkasının kocası. Maalesef hiç birisinin hiçbir şeyden haberi yok. Ben de zaman zaman düşünüyorum. İç dünyama bakıyorum. İç dünyam tamamen bana özgü bir yer. Orada olanları sadece ve sadece ben biliyorum. Herkes benim bilgi verdiğim kadarını biliyor. Benimle çok ama çok uzun süre beraber olan insanlar ben "lep" demeden "leblebi" diyebileceğimi anlayabilirler, ben iç dünyam hakkında bilgi vermesem bile. O da bu hayat tarzında pek mümkün değil. Anneler, babalar bile çocuklarını tanıyamıyorlar. Bu durum tabiki yanlış yapmak için müthiş bir imkân. Her türlü yanlışı yapabilirsiniz. İçinizdekini siz biliyorsunuz ve çevrenizdekiler de sizi hiç bilmiyorlar. Belki de şu anda az önce sarıldığınız veya sarılmayı düşündüğünüz sevgiliniz hakkında duygularınızı mahvetmiş olabilirim, öyle bir niyetim yoktu, kusuruma bakmayın. Şaka bir tarafa, böyle de bir durum var. Neyse. Pekiyi her şey bu kadar kolay mı? Ben her şeyi yapabileceğim ama hiç bir şey olmayacak öyle mi? Sadece ve sadece kendime özgü iç dünyama bakıyorum. Oradakileri sadece ben biliyorum. Pekiyi ağzımdan çıkanlar. Ne kadar iç dünyama uygun? Yoksa o başka birisi mi? İçinde başka biri, konuştuklarında başka biri olmak. Bu kadar mı? Bir de davranışlar var. Davranışlarda da başka biri olmak. En az üç farklı kişi olmak. Ne kadar zor bir durum. Kendi hayatımızda kendimiz olamamak. Evet, geldik acı soruya: kendimizin olmayan ve kendimiz olmadığımız bu hayatı neden yaşıyoruz ki? Biliyorum bundan sonra da konuşmamız gereken çok şey var. Ama bu kısmını size ve çevrenizde konuşabileceğiniz arkadaşlarınıza bırakıyorum. Ben çareyi her zeminde ve her zamanda "kendim olmakta buldum. Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin hatırı için başkası olmak istemiyorum. Milyonlarca insanın yaşadığı yerler bana fırsat veriyorlar bile olsa, işin ucunda üç beş kuruş kazanılacak da olsa ben "ben" olmak istiyorum.

 

 

 

New Page 1
Ak Parti Web Sitesi