Sayın Başkan, Değerli Dostlar,
Öncelikle, bu önemli konuda hazırlamış olduğu kapsamlı raporu için sayın Fassino’yu tebrik ve kendisine teşekkür ediyorum. Ben konuya uluslararası hukuk açısından bakmak istiyorum.
İsrail Hükümeti, 31 Mayıs 2010 gününün erken saatlerinde, uluslararası sularda ve kıyıdan 72 deniz mili uzaklıkta, Gazze’ ye insani yardım taşıyan çok uluslu ve sivil bir oluşuma karşı düzenlediği saldırı ile bir çok sivili öldürüp yaralayarak, uluslararası hukuku ayaklar altına almıştır. Bu baskın en basit ifadelerle haydutluk ve korsanlıkla eşdeğerdir. Ancak, bu olayda, baskını gerçekleştirenin bir devlet olması itibariyle, korsanlık nitelemesi uygun olmayacak, uluslararası sularda bir devlet tarafından işlenen cinayet nitelemesi daha uygun olacaktır.
Baskına uğrayan ve aralarında siyaset ve din adamları ile nobel ödüllü kişilerin de yer aldığı tümü sivil misyon, yıllarca İsrail’ in yasa ve insanlık dışı ablukası altında yaşayan Gazzelilere acil ihtiyaç duydukları yardımı ulaştırıp bu insanlık ayıbını bir nebzecik hafifletmekten başka ne yapabilirdi. Burada şiddete başvurma sadece hukuksuz ve gereksiz değil, aynı zamanda orantısızdı. Çünkü, hepimizin bildiği gibi, 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Konvansiyonu, savaş zamanında
2
bile, sivillere saldırılmamasını ve onlara zarar verilmemesini emretmektedir.
Hiç bir ülke hukukun üzerinde değildir ve olmamalıdır. Seyrüsefer serbestisi çok eski bir uluslararası normdur. Bu kurala göre kaptanın veya bayrak devletinin izni olmadan hiç bir gemi durdurulamaz ve üzerine çıkılamaz. Bu kuralı sadece korsanlar çiğnemektedir. Kaldı ki, Somalili korsanlar bile gemileri cinayet işlemeksizin teslim almaktadır. Akdeniz’ de, uluslararası sularda, İsrail ile savaş halinde olmayan ülkelerin bayrağını taşıyan gemilerin üzerine çıkılmakla kalınmamış, bu gemide bulunan insanlar katledilmiştir. Gemilerdeki sivillerin radikal islami grupların üyesi olduğunu iddia eden resmi açıklamalar da, herşeyden önce olayın uluslararası sularda ve sivillere karşı cereyan etmesi bakımından, en azından bu baskın kadar kaba ve patavatsızdır.
İsrail’in bu tecavüzü ile Akdeniz’ in açık sularında insanlık denize gömülmüş, Nürnberg İlkelerinin 6. maddesinde tanımlanan barış ve insanlık suçu işlenmiş, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ nin 3. Maddesi açıkça ihlal edilmiştir. 1907 Lahey Sözleşmesinin 2. Bölümünün 4. maddesi ise hepten rafa kaldırılmıştır.
Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne ilişkin değerler oluşturma ve uygulamayı denetleme amacı olan Avrupa Konseyi üyeleri olarak bizler, bu baskının oluşturduğu
3
şiddetli sarsıntıyı her an gönlümüzde hissetmek durumundayız.
Uluslararası kuruluşlar ve devletler Akıdeniz’ de boğulan insanlığı buradan çıkartamayacak ise, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda oluşturulan değerler kimler için ve ne anlam taşıyacaktır.
Bu dünyada bu gün de yarın da huzur içinde yaşamak isteyen herkesin bu sorunun cevabını ve çözümünü bulması; barış ve insanlık suçu işleyen İsrailli yetkililerin muhakeme edilerek hak ettikleri cezalara mahkum edilmesi gerekmektedir. Bu arada da yardım konvoyuna yönelik saldırının, uluslararası çerçevede, tarafsız ve şeffaf şekilde ivedilikle soruşturmasının yapılması, Gazze’ de uygulanan ablukanın kaldırılması, el konulan gemilerin iadesi, oluşan maddi ve manevi zararların tazmin edilmesi acilen alınması gerekli tedbirlerden bazılarıdır. Raporun değişiklik önergeleri ile daha da zenginleşeceğine ve kabul edeceğimiz kararın insanlık vicdanının ortak sesi olacağına inanıyor ve hepinize teşekkürlerimi sunuyorum.
Mustafa Ünal / TR - EPP